jump over navigation bar
Embassy Seal
AMERİKAN BÜYÜKELÇİLİĞİ(ANKARA TÜRKİYE)- Home flag graphic
Elçilik Haberleri
 
  Büyükelçi Konsolosluklar Basın Ofisi Basın Bildirileri Konuşma metinleri Makaleler Washington File Etkinlikler İnsan Kaynakları Bize Ulaşın Tatil Günleri

RESMİ KONUŞMA METİNLERİ

ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı R. Nicholas Burns

 “ABD-Türkiye İlişkilerinin Geleceği ”
ABD Atlantik Konseyi (ACUS)

Perşembe, 13 Eylül 2007

Günümüz dünyasında Amerika için en kritik ilişkilerden biri olan ABD ve Türkiye ilişkisi hakkında konuşmak üzere Atlantik Konseyi’ne tekrar gelmiş olmaktan dolayı memnuniyet duyuyorum. Fred, bu akşam beni ağırladığınız için teşekkür ederim. Fred Kempe ve Atlantik Konseyi Kuruluna davetleri için teşekkür ederim. Atlantik Konseyi Fahri Başkanı Henry Cato’ya ve samimi sözleri için Büyükelçi Marc Grossman’a teşekkür ederim. Bu akşam Türkiye Büyükelçisi Nabi Şensoy, Ermenistan Büyükelçisi Tatoul Markarian, Büyükelçi Mark Parris ve Jim Holmes’u aramızda görmek mutluluk verici. 

ABD ve Türkiye ilişkileri açısından önemli bir anı yaşıyoruz. Türkiye’de yeni bir hükümet seçildi. Ülkelerimiz ilişkiler açısından artık yeni bir döneme girmeli ve çok yakın olan dostluk ve müttefiklik ilişkimizi canlandırma hususunda kararlı davranmalıdır.

ABD’nin bu kritik ortaklığı yeniden canlandırmaya kararlı olduğuna dair yönetimimizden güçlü ve net bir mesaj iletmek üzere yakında Ankara ve İstanbul’u ziyaret edeceğim. ABD-Türkiye ilişkileri genelinde-hükümetler arası işbirliğinin yanı sıra, özel sektörde halklarımız arasında yeşeren ilişkiler de dahil olmak üzere- stratejik ortaklık duygusunu tekrar canlandırmak, ABD’nin önümüzdeki aylarda başlıca önceliklerinden olacaktır. Amerika’nın Türkiye ile olan ilişkisini tazelemenin ve restore etmenin gerçekten de zamanı gelmiştir.

Türk halkı yakın tarihte önemli ve hatta tarihi nitelikte seçimlere gitmiştir. Bu seçimler İslam dünyasındaki en etkileyici demokrasi olan, Türkiye’deki demokrasinin ne kadar sağlıklı işlediğini göstermiştir. Kesin olan seçim sonuçları sonrasında Türkiye, artık içişlerinde bir yenilenme ve büyüme dönemi ile dış politikasında sorumluluk ve mücadele sürecini başlatabilir. ABD, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Erdoğan arasında çok yakın bir ilişki olmasını beklemektedir. Başkan Bush ve Bakan Rice, söz konusu her iki kişiye de saygı duymaktadır. Kendileriyle geçmiş yıllarda çok iyi ve verimli bir şekilde çalıştık ve biliyoruz ki ilerideki yıllarda da bu durum devam edecektir. Orta Doğu’da istikrar ve barış sağlamak için önümüzdeki zorlukları birlikte aşmak üzere, yeni seçilen Türk yönetimi ile önümüzdeki aylarda üst düzey ziyaretler, görüşmeler yapmak ve ortak bir çalışma sürdürmek istiyoruz.

Türkiye, 50 yılı aşkın bir süredir, Truman Doktrini ve Kore Savaşına dek giden uzun bir süreden beri,  en yakın dostlarımızdan bir olmuştur ve NATO İttifakı ile bu dostluk daha da perçinleşmiştir. Bu uzun süre zarfında Türkiye, çalkantılı olan bir bölgede her zaman ABD’nin en güvenilir ve önemli müttefiklerinden bir olmuştur. 160 yıllık reform ve modernleşme mirasına sahip Türkiye’ye baktığımızda, bu ülkeyi büyük Orta Doğu’da ve diğer bölgelerde reformculara ilham kaynağı olabilecek nitelikte ve Müslüman bir toplumda laik bir demokratik sistemin dünyadaki en başarılı örneği olarak görüyoruz.

Amerika’nın temel ulusal güvenlik menfaatleri açısından, 20. yüzyılda Avrupa’nın teşkil ettiği konumu 21. yüzyılda Orta Doğu’nun aldığı bir dönemde, Türkiye’nin ABD için önemi daha da artmıştır. Türkiye, Orta Doğu’da diğerleriyle etkili bir şekilde çalışabilen tek ülkedir. Türkiye’nin etkisi değerli ve benzersizdir. Bu açıdan Türkiye, ABD için Orta Doğu’da vazgeçilemeyecek bir ortaktır.

Yakın ilişkilerle dolu geçmişimiz, ortak menfaatlerimiz ve değerlerimiz nedeniyle Türkiye, ABD için tüm dünyadaki en önemli müttefiklerden biridir. Bu, ilişkimiz her zaman mükemmel olmuştur anlamına gelmemektedir:  Yakın tarihlerde biz de pek tabii ki zorluklar, yanlış anlaşılmalar ve iletişim eksiklikleri yaşadık. Bizim perspektifimizden, 2002–2005 yılları arası bilhassa zorluydu, ancak Türkiye ile birlikte bu zorlu dönemi geride bıraktığımıza inanıyoruz. Şimdi, hükümetlerimiz arasında her düzeyde daha da güçlü bağlar kurma fırsatımız var. İkili ilişkimizi canlandırmak ve önümüzdeki zorluk ve fırsatları daha etkili bir şekilde ele almak üzere yöneticilerimiz, özellikle son iki yıldır, gözle görülür bir çaba sarf etmektedir.

Ülkelerimiz arasındaki bağları kuvvetlendirmenin neden bu kadar önemli olduğu haritaya baktığımızda anlaşılmaktadır. Türkiye, Balkanlarda, Karadeniz’de, Kafkasya’da ve büyük Orta Doğu’da etkilidir. Dış politikamız açısından çok önemli olan bu kritik bölgelerde Türkiye, ortak ekonomik, güvenlik ve politika zorlukları ve fırsatları açısından ABD ve Avrupalı müttefiklerimiz için hayati bir bağlantı niteliğindedir.

2007 yılının belki de en dinamik uluslararası meselesi olan enerji konusunda da Türkler ile ortak bir menfaatimiz bulunmaktadır.  Hazar bölgesi ve Irak’tan Avrupa’ya petrol ve doğal gaz ihracatı için Türkiye bir geçiş kapısıdır. 1990’lı yıllarda Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Güney Kafkasya gaz boru hattının kurulmasında yaptığımız başarılı işbirliğini takiben, şimdi de Avrupalı müttefiklerimizin-Yunanistan, İtalya ve Batı Avrupa ülkeleri- Avrupa’da enerji tedariki için serbest bir Pazar oluşturmasına yardım etmek üzere bu kritik enerji altyapısını bir Güney Koridoru oluşturarak genişletmek istiyoruz. Bu çabalar aynı zamanda Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın Avrupa enerji pazarlarına erişimini sağlayarak, bu ülkelerin bağımsızlıklarını kuvvetlendirmelerine yardımcı olabilir. 

Türkiye’nin transit koşulları hususunda Azerbaycan ile kısa sürede bir anlaşmaya varabilmesini umuyoruz. Türkiye-Yunanistan-İtalya gaz boru hattına yönelik hükümetler arası anlaşmanın tamamlanması için, Türkiye’nin Hazar Denizi doğal gaz sahası olan Şah Denizinden Türkiye’ye gelecekte yapılacak olan ihraçlarla ilgili bir ücretlendirme formülü bulmaya çalışması gerekmektedir. Uzun vadede gaz üretimini artırmak ve Türkiye’ye, daha sonra da Avrupa’ya yapılacak olan ihraçları büyütmek için Türkiye’nin ABD ile ve Irak, Türkmenistan ve Kazakistan’daki dostlarımız ile işbirliği yapması gerekmektedir.

Güney Asya bölgesinde ise, ISAF-Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’nün iki kez komutanlığını üstlenmiş olan ve halen Vardak İl İmar Ekibini yönetmekte olan Türkiye, Afganistan’da bölgesel güvenliği kuvvetlendirme hususunda NATO’ya yardımcı olmaktadır. Afganistan ve Pakistan liderleri Karzai ve Müşerref’in ülke meselelerini karşılıklı görüşebileceği sıcak ve tarafsız bir ortam sunan Türkiye, bu iki ülke arasında önemli bir hakem haline gelmiştir.

Biz bu alanda Türkiye’nin etkisinin daha da fazla olabileceğine inanıyoruz. Türkiye, Pakistan’dan memleketlerine geri gönderilen Afgan mültecilerine yardım teklifinde bulunabilir, her iki tarafın sınır yönetimi ve gümrük işlemlerini geliştirmesine yardımcı olabilir, ya da ABD’nin yapmayı planladığı gibi, Afgan-Pakistan İmar Fırsat Bölgelerinin(ROZs) oluşmasına destek verebilir. 

KFOR-Kosova Barış Gücü’nde 660 personeli bulunan ve Mayıs ayında Çok Uluslu Güney Görev Kuvvet Komutanlığı’nı üstlenen Türkiye, Kosova’da da önemli bir rol oynamıştır. Terörizmi engelleme ve NATO’nun güney ve doğu kanatlarında deniz güvenliğini artırma amaçlı NATO Etkin Çaba Harekâtı (Akdeniz Operasyonu) ile işbirliği içinde yürütülen Karadeniz Uyum Harekâtı çerçevesinde Türk hükümeti, genişletilmiş Karadeniz bölgesinde de benzer bir şekilde yapıcı bir rol üstlenmiştir.  Türkiye, demokratik reformlar yapmaları, yolsuzlukla ve organize suçla mücadele etmeleri ve bölgede Pazar ekonomilerini geliştirme yolları aramaları hususunda komşularını teşvik etmelidir. ABD, Karadeniz bölgesinde NATO faaliyetlerini artıracak fırsatlardan daha iyi faydalanılmasını sağlamak üzere Türkiye, Romanya ve Bulgaristan ile birlikte çalışmak istemektedir.

Ayrıca, Türkiye Orta Doğu’da bölgesel bir lider rolündedir. Türkiye’nin Irak, İran ve Suriye ile olan ortak sınırları, ABD dış politikasının günümüzde merkezi olan bir bölgede teröristlerin alt edilmesi, barış ve istikrarın sağlanması ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesi için bir fırsat niteliğindedir. Türkiye, bir yandan politik ve ekonomik özgürlüğü artırmak ve barış ve refahı sağlamak amacıyla terörle savaşmak için verdiğimiz çabaları desteklerken, bir yandan da Orta Doğu’daki stratejik eğilimler hakkındaki anlayışımızı artırmamıza da yardımcı olabilir.

Türkiye’yi ABD için önemli bir ortak yapan sadece coğrafyası ve ortak menfaatler değildir; bizi dost ve müttefik yapan demokrasi, çeşitlilik ve hoşgörülü inanç gibi ortak değerlerimizdir. Hem ABD hem de Türkiye, dini ve sosyal yaşamı ayırmaya büyük önem vermektedir. Türkiye’de, Osmanlı’nın son dönemlerinde yapılan reform hareketlerinin amacı, dinin kişisel yaşam üzerindeki taleplerini modern devletin ihtiyaçları ile dengelemekti. En ünlü reform hareketlerinden biri olan ve 19. yüzyıl. ortalarında gerçekleştirilen “Tanzimat”, ister Müslüman, Hıristiyan ya da ister Yahudi olsun, imparatorluktaki herkese aynı hakları verme girişimiydi. Kadınlara siyasi haklar veren, Türkiye’nin sanayi gelişimi için gerekli temeli oluşturan ve Türkiye Cumhuriyetini laik bir demokrasi olarak kuran Mustafa Kemal Atatürk, ülkenin modernleşme reformlarını canlandırmıştır. Türkiye’nin laik demokrasiye olan bağlılığı ülkeyi ABD için doğal bir müttefik haline getirmektedir.

Şu an Türkiye için yeni bir tarihi dönüm noktası olabilir. Büyük Orta Doğu bölgesinde reformculara ilham verme becerisini artıracak ve Avrupa Birliği’nde yerini sağlam bir şekilde almasını sağlayacak politik ve ekonomik reformları hızlandırmak için Türkiye’nin önünde gerçek bir fırsat bulunmaktadır. 22 Temmuz meclis seçimleri ve 28 Ağustos’ta Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi,  Türkiye’nin anayasal süreçlere saygılı, ülkenin siyasi geleceğini seçimlerin belirlediği, sağlam ve olgunlaşan bir demokrasiye sahip olduğunu bir kere daha göstermiştir. Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini memnuniyetle karşılıyoruz. Başkan Bush ve Bakan Rice, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile iyi ilişkiler içindedir ve bu ilişkileri ilerletmeyi ummaktadırlar.

Adalet ve Kalkınma Partisi, ya da AKP, artık hükümeti, meclisi ve cumhurbaşkanlığını kontrol etmektedir. Aynı zamanda Türk seçmeni, son seçimlerde ılımlı olunmasını istediğine dair bir mesaj vermiştir. AKP’nin büyük bir zafer elde ettiği ve muhalefet partilerinin oyların yüzde 50’sinden fazlasını aldığı seçimler sonucunda, yüzde onluk seçim barajını daha fazla sayıda partinin geçmesiyle birlikte, meclis şu an Türkiye’nin farklı seçmen duyarlılıklarını daha iyi bir şekilde temsil etmektedir. Görünen o ki, Türk seçmeni, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül’den, politik ve ekonomik reformları canlandırarak ve ülkenin Müslüman toplumunu da göz önüne alarak, Türkiye’de laik demokrasiyi daha da kuvvetlendirmelerini istemektedir. 

Türkiye’nin demokratik kurumları güçlendikçe ve reformlar ilerledikçe, Türkiye’nin ABD için stratejik ortak olarak önemi artar. Bu ortaklığın potansiyelini tam olarak kullanmak her iki ülke için de bazı zorluklar doğurur. Türkiye’nin Orta Doğu’da oynayabileceği bir bölgesel liderlik rolü, ABD’nin en acil dış politika hedeflerinin gerçekleşmesine yardımcı olabilir, ancak ülkelerimizin birbirine ters amaçlarla hareket etmesini engellemek için koordinasyonun dikkatli yapılması gerekir.

Listenin en başında Irak yer alıyor. Irak’ı Saddam Hüseyin’in zalimliğinden kurtarma kararımız Türkiye’de benzeri görülmemiş bir Amerikan karşıtlığını tetikledi. ABD kuvvetlerinin Türkiye üzerinden Irak’a girmesine yönelik talebimizin 1 Mart 2003 tarihinde Türk Meclisi’nde reddedilmesiyle düşüşe geçen resmi ilişkilerimiz düzelmiştir. O zamandan beri, Irak’ta istikrar sağlama çabalarımıza destek veren Ankara, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması hedefi başta olmak üzere, Irak’a yönelik hedeflerimizden vazgeçmemizi istemiştir. Irak’taki askeri birliklerimiz için Türkiye çok önemli bir lojistik can damarı sağlamaktadır ve Koalisyon harekâtlarına önemli katkıları olmuştur.

Türkiye, Irak’a komşu ülkeler arasında Irak için desteğin artırılması için yürütülen diplomatik çabalara da benzer şekilde yardımcı olmaktadır. Türkiye, geçen Mayıs ayında Sharm el-Sheikh’de başlatılan çalışmayı takiben, Ekim ayında bir sonraki bakan düzeyinde Genişletilmiş Irak’a Komşu Ülkeler toplantısına ev sahipliği yapmaya gönüllü olduğu için ABD müteşekkirdir. Bakan Rice bu hafta İstanbul’da düzenlenecek söz konusu toplantıya katılmayı planladığını bildirdi.

Irak’taki PKK teröristlerinin saldırıları yüzünden maruz kaldığı sıkıntılar düşünülürse, Türkiye’nin uluslararası topluluğun Irak ile olan ilişkilerine yardımcı olmak üzere gönüllü olması daha da takdire şayandır. Sizi temin ederim ki ABD, acımasız bir terörist grubu olan PKK’yı kınamaktadır. Bu saldırılarda hayatlarını kaybeden masum Türk insanlarının yasını tutuyoruz.

Türk ve Irak hükümetleri ile birlikte çalışarak, merkezi Kuzey Irak’ta bulunan PKK teröristleri ile mücadele etme konusunda çok kararlıyız. PKK’ya karşı somut sonuçlar alınması için gerekli mekanizmaları oluşturmak hususunda ilerleme kaydediyoruz. Ayrıca, Avrupa’da PKK’ya finansman sağlayanları durdurmak ve adalete teslim etmek için Türkiye ve Avrupalı ortaklarımızla yaptığımız çalışmaları takip edeceğiz.

İran ile ilgili olarak da Türkiye ve ABD bir zorlukla karşı karşıyadır. İran’ın nükleer silah geliştirme programlarını durdurmasını talep eden açık ve net uluslararası görüş birliğini desteklemek için birlikte çalıştık. İran’ın Orta Doğu’daki teröristleri desteklemesine engel olmak için yapılan çalışmalara da destek veren Türkiye bu hususta da kuvvetli bir ortak olduğunu kanıtlamıştır.

Ancak İran ile ilişkiler hususunda ABD ve Türkiye’nin bazı taktik farklılıklarını halletmesi gerekiyor. İran’dan Türkiye’ye her yıl bir milyondan fazla turist geldiğini ve İran’ın Türkiye’nin komşusu ve önemli bir ticaret ortağı olduğunu anlıyoruz. Ne var ki, Türkiye’nin yakın tarihlerde İran ile eneri alanında bir mutabakat imzalaması tedirgin edicidir. Şu an İran ile her zamanki gibi iş yapma zamanı değildir. İran, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine karşı gelerek, nükleer silah kapasitesi elde etmek amacıyla araştırmalarını devam ettirdiği sürece, Türkiye dahil tüm dostlarımız ve müttefiklerimizden İran’ın petrol ve gaz sektörüne yatırım yaparak bu ülkeyi ödüllendirmemesi çağrısında bulunuyoruz.

Orta Doğu’da kapsamlı bir barış sağlamak, ABD ve Türkiye’nin ortak menfaatidir. Başkan Bush’un vizyonu İsrail ve Filistin’in barış ve istikrar içinde yan yana yaşayan iki demokratik ülke olması yönündedir. Başkan Mahmud Abbas ve Başbakan Salam Fayyad liderliğindeki Filistin Yönetimi, Oslo sürecinden bu yana en ehliyetli Filistin hükümetidir. Filistin devletinin temelini oluşturacak şekilde ekonomiyi ve yönetişim kurumlarını geliştirme amaçlı çalışmalarımız devam ettikçe, Türkiye bir yandan Filistin halkına refah getirilmesine yardımcı olmak için Osmanlı döneminden gelen tarihi deneyiminden ve modern ekonomik gücünden yararlanma fırsatlarını doğal olarak değerlendirmek isteyebilir, bir yandan da yakın tarihte İsrail ile kurmuş olduğu yakın bir güvenlik ortaklığı deneyiminden faydalanabilir.

Hem bir Orta Doğu hem de Avrupa ülkesi olarak çift kimliğe sahip Türkiye’nin konumu benzersizdir. Bu nedenle, ABD-Türkiye ilişkilerinin önünde Türkiye’nin Avroatlantik kurumlarıyla bütünleşmesi açısından önemli zorluklar bulunmaktadır.

Biz, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinin en büyük destekçisiyiz. Avrupa liderlerinden Türkiye’nin gelecekte Avrupa Birliği’nde bir sesi olacağına dair açık ve net bir işaret vermesini istiyoruz. Türkiye’nin AB üyeliğine doğru ilerlemesinin, hem Türkiye hem de Avroatlantik topluluğu için yararlı olacağına inanıyoruz. Olduğundan daha da demokratik ve refah bir Türkiye görmeyi arzu ediyoruz; böyle bir Türkiye, Avrupa’da ABD için daha güçlü bir ortak olacaktır. AB’ye tam üyelik, Türkiye ve Avrupa Birliği’nin geleceği için doğru olan hedeftir.

Üstelik Avrupa’nın reform edilmiş bir Türkiye’yi tam anlamıyla benimsemesi, İslam ve demokrasinin birbirleriyle uyumlu olduğuna ve İslami kimlik zarar görmeden Avrupa toplumu ile bütünleşmenin mümkün olduğuna dair Avrupa’daki diğer Müslüman nüfusa da güçlü bir mesaj vermiş olacaktır. Avrupa’da toplumdan yabancılaşmış Müslüman nüfusu hedef alan aşırıcıları alt etme açısından bu çok önemli bir etken olabilir. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Avrupalılar şunu unutmamalıdır ki, Avrupa Birliği’ne girecek olan Türkiye günümüz Türkiye’si değil, yıllarca yapılacak reformlardan sonra daha da demokratik hale gelecek olan geleceğin Türkiye’sidir.

Bu büyük stratejik hedefe erişmek için, Türkiye’nin ifade özgürlüğünü kısıtlayan ve sıradan vatandaşlar ve Nobel Ödülü sahibi Orhan Pamuk gibi dünyaca tanınmış isimler aleyhinde tuhaf hukuk davalarının açılmasına yol açan TCK 301. maddesini kaldırmasını ummuyoruz. Ayrıca, Türkiye’nin Heybeliada, İstanbul’da bulunan Ekümenik Patrik ruhban okulunun tekrar açılmasına izin vererek, AB karşısında üyelik sürecini kuvvetlendirmesini umuyoruz.

NATO’yu kuvvetlendirmek için de Türkiye ile çalışmalıyız. Soğuk Savaş döneminde Sovyet yayılmacılığına karşı bir engel oluşturan Türkiye, 1952 yılından beri İttifakın temel taşlarından biri olmuştur. Nesiller boyunca NATO komutanlıklarında görev alan Türk subayları önemli profesyonel deneyimler kazanmıştır.  Bugün Afganistan ve Kosova’da faaliyet gösteren önemli bir NATO ortağı olan Türkiye, gelecekte Avrupa’nın güneydoğusunda yer alacak NATO birlikleri için kritik potansiyel bir ortak haline gelmektedir.

Avroatlantik güvenlik işbirliğinin önemli odak noktalarından biri de, Kosova, Bosna, Afganistan ve diğer yerlerde istikrar ve güvenliği kuvvetlendirmek üzere AB ve NATO’nun kapasitelerini birleştirerek birlikte çalışabilmesi için yöntemler geliştirmektir. Halen gelişme sürecinde olan Türkiye-AB ilişkisi, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası çerçevesinde yapılan faaliyetlere Türkiye’nin katılma koşulları ve Kıbrıs meselesinin çözüme ulaşmamış olmasından kaynaklanan sıkıntılar düşünüldüğünde, bu tür bir işbirliğinin Türkiye açısından yarattığı zorlukların farkındayız. Ancak NATO ve AB’nin dünyadaki kriz alanlarında birlikte çalışabilmesi, Türkiye dahil hepimiz için çok önemlidir. Bu ve diğer pek çok nedenden ötürü, Kıbrıs’ı iki kesimli ve iki toplumlu bir federasyon olarak birleştiren kapsamlı bir çözüme ulaşmak için BM’nin başlattığı çabaları canlandırmaları hususunda ilgili tüm taraflara çağrıda bulunuyoruz. Başkan Papadopoulos ve Mehmet Ali Talat’ın geçen hafta bir araya gelmeleri sevindiricidir; geçen yıl yapılan 8 Temmuz anlaşmasının uygulanması için bu tür toplantıların gelecekte de düzenlenmesini umuyoruz.

Önümüzdeki sonbahar aylarında Kıbrıs’a gitmeyi planlıyorum; yıllarca süren krizden sonra barışı sağlamak için hepimizin katkıda bulunabileceğine dair ABD’nin temennisini Kıbrıs hükümetine ve Türk yönetimine ileteceğim. Birleşmiş Milletler’in ve hepimizin uzun süredir devam eden Kıbrıs sorununa adil bir çözüm bulma zamanı gelmiştir.

Nihai olarak, Ermenistan ile ilgili olarak da ABD ve Türkiye’nin önünde ciddi bir zorluk vardır. Her yıl 24 Nisan Ermeni Anma Gününde Başkan Bush, 1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı otoriteleri tarafından yaklaşık 1,5 milyon Ermeni vatandaşının topluca öldürülüşünü ve tehcirini anan bir kamu açıklaması yayınlamaktadır. Tartışma konusu ABD’nin bu trajediyi kınaması değildir, asıl soru, ilgili tarafların birbirleriyle ve sancılı ortak geçmişleriyle uzlaşmalarının en iyi hangi şekilde kolaylaştırılabilir olduğudur. 1915 yılında yaşanan trajedinin soykırım olduğunu kabul eden bir siyasi tutumu içeren 106 sayılı Karar ABD Temsilciler Meclisi’nde geçtiği takdirde, Türkiye’de diyalog ve uzlaşma arayan seslerin kısılacağına inanıyoruz. Bu nedenle Kongrenin bu tür bir kararı almamasını tavsiye ettik.

Kafkasya’da barış, refah ve işbirliğinin sağlanmasına yardım edecek bir adım olarak, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmesini ve sınırlarını tekrar açmasını teşvik ediyoruz. AKP’nin seçimlerde kesin bir zafer elde etmesinden sonra Ankara’nın şimdi Ermenistan konusunda cesur bir açılım yapma zamanıdır. Ve Ermenistan’ın da bu adıma aynı şekilde karşılık vereceğini umuyoruz.

Sonuç olarak ABD ve Türkiye, yarım yüzyıldan fazla süredir çok karmaşık, başarılı ve umut verici bir Müttefiklik ve dostluk ilişkisi sürdürmektedir. Son dört yıldır zorlu bir dönem atlattık. Şu an Türk siyasetinde potansiyel yeni bir dönemin eşiğinde duruyoruz, önümüzde ABD-Türkiye ilişkilerinde stratejik ortaklığı yenileme şansı bulunuyor. 

Yeni hükümete bu mesajı bizzat vermek üzere yakında Ankara’ya seyahat edeceğim. ABD, Türkiye ile stratejik ortaklığımızı yenileme ve kuvvetlendirmek için bu fırsatı değerlendirmeye kararlıdır. 21. yy. için güçlü, hayati ve yeri doldurulmaz bir Türk-Amerikan ittifakını oluşturmak üzere aynı vizyon ve kararlılığı paylaşan Türk yöneticileri ile birlikte çalışmayı bekliyoruz. Teşekkür ederim.

Başa dön ^

Sayfa Araçları:

Printer_icon.gif Yazıcıya Gönder



 

    Bu site Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenmiştir. Site dışına verilen bağlantıları ve bunların gizlilik haklarını kapsamaz.
    Bağlantı verilen diğer Internet sitelerinde belirtilen görüşlerin onaylandığı veya kabul edildiği şekilde yorumlanmamalıdır.


AMERİKAN BÜYÜKELÇİLİĞİ