jump over navigation bar
Embassy Seal
AMERİKAN BÜYÜKELÇİLİĞİ(ANKARA TÜRKİYE)- Home flag graphic
Elçilik Haberleri
 
  Büyükelçi Konuşma Metinleri Büyükelçi ye Sorun Eski Büyükelçiler Konsolosluklar Basın Ofisi Etkinlikler İnsan Kaynakları Bize Ulaşın Tatil Günleri

BÜYÜKELÇİ ROSS WILSON'IN KONUŞMA METİNLERİ

ABD Büyükelçisi Ross Wilson’ın  Konuşması

Terörizmin İdeolojik Desteği ile Mücadele
George C. Marshall Avrupa Güvenlik Çalışmaları Merkezi
NATO-Rusya Konseyi
Terörizmle Mücadele Mükemmelliyet Merkezi

Ankara, Turkey 14 Mayıs 2007

Günaydın.  Hoşgeldiniz.

Terörizmin İdeolojik Desteği ile Mücadele konulu konferansta açılış konuşmacısı olmak benim için bir onurdur. George C. Marshall Merkezi, NATO-Rusya Konseyi ve Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi ile ortaklaşa düzenlenen bu girişimi diğer meslektaşlarım gibi ben de memnuniyetle karşılıyorum.

Ülkelerin, uluslararası örgütlerin ve kaynakların bu şekilde yakınlaşması, teröristlerin dünyamızda ne kadar etkili olduğuna işaret etmekte ve yaşam biçimlerimizi korumak, savunmak ve geliştirmek için tamamen yeni bir işbirliği tarzının gerekli olacağını fark ettiğimizi göstermektedir. 

Büyük çaplı terörizm eylemleri ile karşı karşıya olan ve mücadele eden Türkiye uzun bir süredir bu hususta maalesef bir “lider” konumundadır; “lider” sözcüğünü bu sebeple burada tırnak içinde kullanıyorum. ASALA, DHKP-C, ve PKK – ya da Kongra-Gel, KADEK veya TAK, hepsi aynı şeydir; bu gruplar yaklaşık 40,000 kişinin yaşamına malolan şiddet eylemlerinin sorumluları arasındadır.

Bugün burada temsil ediliyor olması sebebiyle bilhassa sevinç duyduğum Rusya da terörizm kurbanı olmuştur. El-Kaide ve yanlıları 1990’lı yıllarda Çeçenistan’da terör estirmiş ve ülkeyi radikalleştirmişlerdir. Kuzey Kafkasya ve Rusya’nın diğer bölgelerine de terörist saldırılar düzenlenmiştir. Budennovsk, Pervomayskoye ve Moskova’daki Nord-Ost tiyatro baskını gibi acımasız şiddet eylemleri hem Rusya’da hem de tüm dünyada nefret uyandırmıştır.

Marshall Merkezi’ne ev sahipliği yapan Almanya da terörizme yabancı değildir.  Baader-Meinhof Grubu’nun yol açtığı dramı, Münih Olimpiyatları sırasında yaşanan terör olaylarında yaşadığımız şoku ve  yüzlerce Alman, Amerikalı ve Almanya’da yaşayan Türkün can kaybına neden olan La Belle Diskoteğine yapılan bombalı saldırıyı hepimiz hatırlıyoruz.

La Belle bombalı saldırısı ABD’nin menfaatlerine yönelik ilk ya da en çok bilinen saldırı değildi. Kötürüm bir Amerikan vatandaşı olan Leon Klinghofer’un Akdeniz’de bir seyahat gemisini ele geçiren teröristler tarafından öldürülmesini, 1998 yılı Aralık ayındaki Pan Am havayollarının 103 no.lu seferini ve El-Kaide’nin 1993 yılında Dünya Ticaret Merkezine saldırı girişimini hepimiz hatırlıyoruz. Tabii ki daha sonra bu girişimlerinde başarılı oldular; 11 Eylül 2001 dünya tarihine kazınan bir gün oldu.

Bu saldırı ülkemin uluslararası terörizme bakış açısını değiştirdi. 11 Eylül terör saldırısı ya da etkileri üzerinde çok durmak istemiyorum. Ancak şunu söylemek yeterli olacaktır: 11 Eylül saldırısı sonrasında, El-Kaide’ye karşı yürütülen uluslararası savaşa önderlik etme ve benzer fikirde olan ülkelerle işbirliği yaparak, hem onların hem de uluslararası sistemin terörizmle mücadele ve halklarımızı koruma kapasitesini kuvvetlendirme kararı aldık.

Ülkelerimiz ve diğerleri terörizmle mücadele alanında birlikte daha etkin şekilde çalışmaya kararlıdır. İşbirliğimiz henüz düzensizdir ve tamamlanmış değildir ama kesinlikle işlemekte olan bir süreçtir. Önümüze çıkan belli bazı sorunlar ile mücadele ettik.    

Bu sorunlara örnek vermek gerekirse, ilk olarak, kendilerine sığınak bulmak, yetkileri karasal sınırlarla çizili kolluk kuvvetlerini şaşırtmak ve devletin ulusal güvenliği sağlama becerisini engellemek için ulusal sınırları ve devlet egemenliği ilkelerini kullanan terör grupları ile ulus-devletler nasıl baş etmelidir? Bir ülkede teröristler tanındıkları halde o ülke sınırları içinde ya da o ülke halkına karşı bir suç işlemedikleri için yakalanmıyorsa ve bu teröristler serbestçe dolaşabiliyorsa, bir şeyler doğru gitmiyor demektir.

İkinci olarak, katillere ve savaş zamanı muhariplere karşı uyguladığımız yerleşik mekanizmalar ve standartlar, teröristlerin eylem ve amaçları ile mücadele etmek için uygun değildir; öyleyse kanunlara riayet eden hükümetler teröristlerle nasıl başa çıkabilir? Teröristlerin tümenleri ya da büyük kolorduları yoktur ama sıradan suçlu da değildirler. Yeni ve daha etkili kanun uygulayıcı araçlar geliştirmeli ve öldürücü kuvvetin uygun kullanımına dair görüşlerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Her iki yaklaşım da ahlaki ve manevi soruları gündeme getirmektedir. Korkutucu ve rasgele can alan şiddetin sıcak nefesini yakın zamanda hissetmemiş olanlar için bu soruların uzaktan çok kolay görünmesine rağmen, yanıtları bulmak ne kolay ne de basittir.

Üçüncü olarak,  terörizmin altında yatan nedenler nelerdir ve devletler bunlarla nasıl başa çıkabilir? Sosyolojik açıdan ele alındığında, teröristlerin şiddet dolu eylemlerinin yoksulluk, umutsuzluk ve kızgınlık gibi nedenlerden kaynaklandığına dair görüşe karşı çıkacak kişi pek yoktur. Terörist liderlerin genellikle orta sınıftan geldikleri doğrudur. Ancak teröristler Medusa’nın kafasından çıkar gibi aniden belirmezler. Etkili bir hükümet politikası sadece terörizmin elini kolunu bağlamak değildir. Terörizmin nedenleri de ele alınmalıdır, ve insanların şiddet ve yeise kapılmalarını önlemek için yapıcı politikalar hazırlanmalıdır, tıpkı suçlular ve savaşan orduları durdurmak için yöntemler geliştirdiğimiz gibi.

Bu ilk iki husus ilginç ve karmaşıktır. Aynı zamanda farklı ülkeler için farklı öneme sahip olan ve tartışma konusu olan meselelerdir.

Son olarak değinmek istediğim sorun bence bu konferans ve teması ile doğrudan ilgili-terörizmin ideolojik desteği ve terörizmin nedenleri ile nasıl mücadele ederiz, terörizm batağını nasıl kurutabiliriz ve halkımız ve ulusal güvenliğimiz karşısındaki terör tehdidini ortadan kaldırmaya yönelik stratejilerimizde bu çabalar nasıl bir rol oynamalıdır?

Bu hususların daha iyi anlaşılması için umarım ki bu hafta boyunca yapılacak tartışmalarda, terör örgütü liderleri ve örgüt üyeleri açısından nefret ve terörizmin başlıca ideolojileri ve motive edici unsurlarını inceleme fırsatınız olur.  Irak ve Afganistan örneğinde olduğu gibi, örgüt liderlerini ve destekçilerini etkileyen itici güçlerin farklı olduğu kanısındayız. Bu farkları anlayabilirseniz, bu ikisi arasında ayrılığa yol açmak, böylece hem şiddeti durdurmak hem de şiddet yayıcılarını yenmek mümkün olabilir.

Bu hususlar daha geniş kapsamda da ele alınmaktadır. Demokratlara göre, vatandaşların devlet işlerine katılımı ve kuvvetli bir sivil toplumun varlığı siyasi istikrarın temel unsurlarıdır ve terörizmin temsil ettiği siyasi reddedilişten insanları uzak tutmak açısından önemlidirler. Bazı ciddi krizlere rağmen, 150 yıldır büyük ölçüde istikrarını korumuş bir ülkeden geldiğim için bunu söylemek benim için tabii ki kolay. Peki o zaman hükümetler genellikle istikrarsız olan yerlerde demokratik ve piyasa iştirakini nasıl sağlar ya da en azından nasıl kolaylaştırır? Yenmeye çalıştığımız radikal ideolojilere destek sağlayan aşırı ölçüdeki güvenlik uygulamaları olmadan bu nasıl başarılabilir? Irak bugün bu sorunla karşı karşıyadır. Aşırı uçların yasal olarak güç kazanmak için demokrasiyi sömürebilme ve daha sonra demokratik değerlerimizi yok etme olasılığını nasıl ele almalıyız?

Değerlendirilmesi gereken sosyal, etnik ve dini etkenler de mevcuttur; istikrarı sağlamak için hangi hükümet stratejileri uygulamanın mümkün olduğu da incelenmelidir. Ayrılıkçılık meselesini de dikkate almanız gerekmektedir ve alacağınızdan da eminim, ayrılıkçı çabaları ıslah etmenin ne zaman ve nasıl uygun olacağı ve bunu gerçekleştirmek için hangi stratejilerin etkin olacağını da değerlendirmeniz gerekir.

Nihayetinde terörizm, barış ve uyum içinde yaşamak isteyen çok büyük sayıdaki insanı korku yayarak yenmek isteyen ve sınırsız amaçlar güden çok az sayıda ideologun yürüttüğü bir mücadeledir. Bu ideologlar yeterli desteğe sahip olduklarında, terörizm -ya da devrimci direniş- artar ve barışçıl sivil hayat buhar olur gider. 

Bu az sayıdaki kişiyi yenebilmek için etkin stratejilere ihtiyacımız var. Potansiyel yandaşları bu az sayıdaki kişiden ayırmak için etkin stratejilere ihtiyacımız var. Bu teröristlerin korku ve tahribat yaratma hedeflerinde başarılı olmaması için hem negatif, bazen kinetik ve her daim aktif bir programa, hem de katılım, refah ve barış yolunu gösteren pozitif bir programa ihtiyacımız var.      

Bu sorunların hiçbirinin belli doğru yanıtları yoktur. Bu gibi tartışmalar ortak anlayışların üretilmesine yardımcı olur.  Bu hafta düzenlenen etkinlikler için organizatörleri tekrar tebrik etmek isterim.

ABD-Türkiye ilişkileri açısından terörizm hakkında birkaç gözlemimle sözlerimi bitirmek istiyorum.

Daha önce de bahsettiğim gibi, Türkiye 20. yüzyılda terörizmin başlıca kurbanlarından biri olmuştur. Buradaki yetkililerin terörizm konusunda izledikleri sert tutum hem anlaşılabilir bir tutumdur hem de uygun olanı budur.  El-Kaide’nin 2003 yılı Kasım ayında yaptığı korkutucu saldırılara rağmen, Türkiye bu ölümcül örgüte son vermek için benim ülkemin ve diğer ülkelerin gösterdiği çabaya kahramanca destek vermiştir. Afganistan’da güvenlik kuvvetleri, eğitimciler, sağlık bakımı ile halkın ihtiyaç ve özlemlerinin dikkate alındığı diğer pratik ve yoğun çalışmaları yürüten Türkiye, terörizm ve ideolojilerini yok etmek için büyük katkıda sağlamaktadır. Bütün dünyanın El-Kaide karşısında gösterdiği yoğun çabalar için Türkiye’ye minnettar olduğunu söylemek çok hafif kalır.

PKK, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en büyük terör sorunudur. Türkiye’nin müttefikleri bu alanda yapabilecekleri ya da yapmaları gereken her şeyi yapmamıştır.  Yakın tarihte atılan adımların yavaş ilerliyor oluşu beni tatmin etmese de, ABD’nin sağladığı yardımdan dolayı gurur duyuyorum. Bu yardım, müttefik bir ülkeye ihtiyacı olduğunda verdiğimiz desteğin ve Türkiye, Avrupa ve Irak için zararlı olan bir terörist tehdidini bertaraf etmek için yaptığımız katkının bir göstergesidir. PKK’yi sıkıştırmak, para toplama ve kullanma becerisini azaltmak ve kuzey Irak’taki varlığını engellemek amacıyla çeşitli stratejiler üzerinde Türkiye ile birlikte çalışıyoruz.  Hükümetim en yüksek seviyede bu amaç doğrultusunda hareket etme taahhüdünü vermiştir ve ben de birlikte çalışarak sonuç elde etmeye kararlıyım.

PKK ile mücadelede en büyük rol nihayetinde elbette ki Türkiye’ye düşmektedir.  Bu, zor ve hatta belalı bir iştir. Son haftalarda, Türk güvenlik kuvvetleri açıkça PKK ile savaşı başlatmıştır. ABD bu çalışmayı desteklemektedir; bu ülkenin vatandaşlarını tehlikeye atanları bulmak, peşlerine düşmek ve bertaraf etmek için Türk güvenlik kuvvetlerine daha çok yardım etmenin yollarını araştırmaktayız.

Türkiye’nin demokrasisini geliştirmesi, söz ve ifade özgürlüğü kapsamını genişletmesi ve ülkenin doğu bölgelerinde refah ve yatırımları arttırması, PKK terör ideolojisi ile mücadelede yardımcı olabilir.

NATO tasdikli Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’nin kurulması, Türkiye’nin diğer müttefik ve dost hükümetlerle çalışma, onlardan bir şeyler öğrenme ve kendi yorumunu paylaşmaya verdiği önemin açık bir göstergesidir.  21. yüzyılda eşkıyalara ve zorbalara karşı yaşam biçimimizi korumak için gösterilen uluslararası çabanın temel bir unsuru olacağına emin olduğum bu işbirliği stratejisini ABD sevinçle karşılamaktadır.

Teşekkür ederim ve tekrar hoş geldiniz diyorum.

Başa dön ^

Sayfa Araçları:

Printer_icon.gif Yazıcıya Gönder



 

    Bu site Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenmiştir. Site dışına verilen bağlantıları ve bunların gizlilik haklarını kapsamaz.
    Bağlantı verilen diğer Internet sitelerinde belirtilen görüşlerin onaylandığı veya kabul edildiği şekilde yorumlanmamalıdır.


AMERİKAN BÜYÜKELÇİLİĞİ